Ana sayfa

 

UBEY BİN KA’B R.A. :

 

Eshâb-ı kirâmdan, Hazrec kabilesinin Hudeyle kolundan. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir.

35 (m. 656) senesinde Medine’de vefât etti. Cenâze namazını Hz. Osman kıldırdı. Baki’ kabristanında

medfundur. Annesi Neccâr hanedanından Süheyl’dir. Hz. Übeyy İslâmiyetin Medine taraflarında yayıldığı

sıralarda, ikinci Akabe biâtından önce müslüman oldu; daha sonra yetmiş kişi ile Akabe’ye iştirak

ederek, müslümanlığını ve Resûlullaha olan bağlılığını kuvvetlendirdi. Hicretten sonra Resûlullah kendisini

Aşere-i mübeşşereden (Cennet ile müjdelenen) Sa’îd bin Zeyd ile kardeş yaptı. Peygamberimizle

birlikte bütün gazalara iştirak etti. Yüce kitabımız Kur’ân-ı kerîmin en güzel şekilde okunmasında ve toplanmasında

büyük hizmetleri olmuştur. Peygamber efendimiz “Kur’ân-ı kerîm’i en iyi okuyanınız

Übeyy bin Ka’b’dır.” buyurmuştur. “Kur’ân okuyanların efendisi” ve Ensârın efendisi, lakâbları da O’na

aittir. Zekât emri geldikten sonra Resûlullah kendisini Benî Huzeym, Benî Kudâme, Benî Saad ve Benî

Uzre kabilelerinde zekât toplamakla vazifelendirdi. Bu vazifeyi hakkıyla yerine getirdi. Hicretten sonra ilk

vahiy kâtibi olmak şerefine nâil oldu. Resûl-i Ekrem zamanında Kur’ân-ı kerîm’i tamamen ezberledi.

Katıldığı bütün gazvelerde büyük kahramanlıklar gösterdi. Uhud savaşında çarpışırken kendisine

bir ok isabet etmiş, ok çıkarılıp yeri dağlanarak tedavi edilmişti.

Resûlullah (s.a.v.) bir gün Hazret-i Übeyy’e: “Yâ Ebe’l-Münzir! Allah’ın kitabından ezberlediğin

âyetlerden hangisi büyüktür?” buyurdu. O da “Allahü lâ ilâhe illâ hüve’l-hayyül-kayyûm” (Âyet-elkürsî)’

dir cevabını verince, mübârek elini Übeyy bin Ka’b’ın göğsüne vurarak: “İlim sana mübârek olsun”

buyurmuştur.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) Kur’ân-ı kerîmi en güzel okuyanlardan biriydi. Bir gün Resûlullah kendisine:

“Yâ Übeyy, Allahü teâlâ bana, senin üzerine Beyyine sûresini okumamı emretti.” buyurunca, “Yâ

Resûlallah, Rabbim zât-ı âlinize bizzat, benim ismimi verdi mi?” diye sormuş, evet cevabını alınca, sevincinden

gözleri yaşarmıştır. Peygamber efendimiz, kendisine Ebû Münzir künyesini vermiş, adına ilâveten

de “Seyyid-ül-Ensâr” lâkabını koymuştur.

Resûlullahın vefâtından sonra Hz. Ebû Bekir, Kur’ân-ı kerîmi toplama vazifesini üzerine almıştı.

Bütün Eshâb-ı kirâm aynı vazifeye katılmış olup, Übeyy bin Ka’b (r.a.) da Kur’ân-ı kerîmi toplama ve

yazma işinde görevlendirilmiştir.

Hz. Ebû Bekir döneminde önemli görevlerde bulunan Übeyy bin Ka’b (r.a.), Hz. Ömer devrinde de,

Hazrec kabilesini, müşavere meclisinde temsil etmiştir. Ayrıca boş zamanlarında müslümanlara dersler

vermiş, ilim öğretmiştir. Ayrıca bu devirde fetva vazifesini de üzerine almış, başka görevler verilmek istenince

de kabul etmemiş, yalnız Ramazan ayında Mescid-i Nebevîde kılınan teravih namazlarında imamlık görevini kabul etmiştir. Hz. Ömer de kendisine “Ebu’t-tufeyl ve seyyid-il-müslimîn künyesini” vermişlerdir.

Hz. Osman devrinde Kur’ân-ı kerîmin çoğaltılma işlerinde Übeyy bin Ka’b (r.a.) heyetin başkanı olmuş, başka önemli görevlerde de bulunmuştur.

Übeyy bin Ka’b (r.a.), hayatını İslâmî ilimlere adamış bir Sahâbî idi. Kur’ân’da, tefsîrde, hadîste,

büyük bir imam olup, ünlü fakîhlerdendir. Medine-i Münevvere’de Übeyy bin Ka’b (r.a.) Peygamber efendimizin

(s.a.v.) meclisinden hiç ayrılmazlardı. Bu sebeple Resûlullahtan (s.a.v.) ilim öğrenme şerefine

sahip olmuştur. Birçok defalar Peygamberimizin (s.a.v.) mübârek iltifatlarına mazhar olan Übeyy’in (r.a.),

Tevrat’a, İncil’e ve diğer semavi kitaplara ait bilgisi çok fazlaydı. İlmî yönden çok geniş bir kültüre sahip

olması sebebiyle Hz. Ömer kendisine çok hürmet gösterir, danışılması gereken konularda onun

salahıyetli (yetkili) olduğunu söylerdi.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) Kur’ân-ı kerîm’i bizzat Peygamber efendimizden (s.a.v.) öğrenenler arasındadır.

Her âyet-i kerîmenin manâsını iyi bilirdi.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) talebelerine karşı çok edebli, nazik ve disiplinli bir Sahâbî idi. Derslerinin ciddi

ve düzenli olmasını ister, boş söz ve soruları dinlemez, lüzumlu sorulara titizlikle cevap verirdi. Talebelerinden

ayrı bir yere oturmaz, onlarla aynı seviyede bulunur, öylece ders verirdi.

Übeyy bin Ka’b’ın (r.a.) başka bir özelliği de, Kur’ân-ı kerîmi bizzat kendi el yazısıyla yazması idi.

Yazmış olduğu bu Mushafa da “Hz. Übeyy Mushafı” denilmektedir. Übeyy bin Ka’b (r.a.), tefsîr ilmine

hizmet eden müfessirlerin başında gelmektedir. Kur’ân-ı kerîmi bizzat Kur’ân-ı kerîm ile tefsîr eder,

Esbâb-ı nüzul (İnme sebepleri) hakkında geniş bilgiler verirdi.

Hadîs ilminde de büyük bir muhaddis idi. Hadîs nakil ve rivâyet konusunda da çok ihtiyatlı hareket

etmiş, toplam 164 hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) Eshâb-ı kirâmın müctehidlerindendi. Hz. Ebû Bekir devrinde fıkıh konusunda

bir otoriteydi. Bu durumunu Hz. Ömer zamanında da muhafaza ederek ortaya çıkan bir çok meseleyi

fetvalarıyla hal yoluna koymuştur.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) mescide gelip gidenlerin temiz ve tertipli olmalarını çok isterdi. Aksi durum

vâki olduğunda çok üzülürlerdi. İkinci bir husus olarak da bid’atten çok kaçınırlar, doğruyu açıklamakdan

hiç çekinmezlerdi. Resûlullah (s.a.v.) den ne görmüşlerse aynısını harfi harfine yaparlar, onun gibi yaşamaya

çok dikkat gösterirlerdi. Peygamber efendimize (s.a.v.) karşı sevgi ve hürmeti de sonsuzdu.

“Hanîn-ül-Ciz (Kuru hurma direğinin ağlaması) mu’cizesinin şahitlerinden ve râvilerinden birisi de

Hz. Übeyy (r.a)’dır. Mescid-i Nebevî’de minber yapılmadan önce Resûlullah orada bulunan kuru bir

hurma direğine yaslanarak, hutbelerini verirlerdi. Minber yapıldıktan sonra, Resûlulluhın (s.a.v.) o direği

terk etmesi üzerine direk, kalabalık bir cemaatin huzurunda inleyerek ağlamıştı, Resûlullah bunun üzerine,

“O’nun ağlaması, yanında okunan zikir ve hutbedeki zikr-i ilâhinin ayrılığındandır” buyurmuştur.

Sonra Resûlullah direğin yanına gelerek onu kucakladı ve birşeyler konuştu. Hurma ağacı,

Resûlullaha (s.a.v.) “Cennete beni dik ki, benim meyvelerimden Cenâb-ı Hakkın sevgili kulları yesin.

Hem bir mekân ki orada beka bulup, çürümek yoktur.” dedi. Resûlullah (s.a.v.) “Peki öyle yaparım”

dedi ve ilâve etti: “Ebedi âlemi, geçici âleme tercih etti.” Daha sonra direk minberin altına konuldu.

Mescid genişletilmek için minber yıkılacağı sırada Übeyy bin Ka’b (r.a.) direği yanına aldı ve çürüyünceye

kadar muhafaza etti.

Bütün hayatını Kur’ân-ı kerîmin hizmetinde geçiren Hz. Übeyy (r.a.) buyurdular ki: “Mü’min dört

vasfından belli olur. Belâ ve musîbete maruz kaldığında sabreder. Nimet ve ikrâma mazhar olduğunda

şükr eder, konuştuğu zaman doğru konuşur. Hükmettiği zaman adalete riâyet eder.”

“Mü’min beş nûr içinde dönüp dolaşır. Cenâb-ı Hakkın “Nur üzerine nur” buyurması buna işarettir.

Onun sözü nur, ilmi nur, girdiği yer nur, çıktığı yer nûr ve kıyâmet günü gideceği yer nurdur.”

Birgün Resûlullah (s.a.v.) mübârek ellerini, Übeyy’in (r.a.) göğsüne koydular ve buyurdular ki: “Yâ

Rabbi! Burayı şekden (şüphe) ve tekzibden (yalanlamaktan) koru.” Hz. Übeyy buyuruyor ki: “O anda

bana öyle bir hal oldu ki gümüş gibi beyaz bir yer gözüme göründü ve ben de oradan Rabbime sanki

nazar ediyorcasına korkudan ter içinde kaldım.”

Kays bin Übâde hazretleri buyuruyor ki: “Ben Resûl-i Ekrem’in Eshâbım görmek için Medine’ye

geldim. Gördüklerim içinde en çok Übeyy bin Ka’b’dan (r.a.) hoşlandım. Her zaman onun yanında olmak

isterdim. Hep ön safta namaz kılardı. Ben de ona yakın yerde bulunurdum. Birgün namazdan sonra bana

buyurdu ki: “Sen tüccar mısın?” “Evet” dedim. Bana buyurdular ki: “Tüccarların çoğu helâk olurlar

(Sen onlardan olma). Lakin ben müslüman olan tüccarlara çok acırım.”

Übeyy bin Ka’b (r.a.), Enes bin Ali’ye buyuruyor ki: “Sizler iki şeyi yapınız: Birisi hak yoldur ki, O İslâm

dinidir. İkincisi de, Resûlullahın (s.a.v.) sünnet-i seniyyesidir. Kim ki bu iki şeye riâyet eder ve onunla

beraber Allahü teâlâyı zikr ederse, O’nun korkusundan gözlerinden yaş gelirse o kimsenin vücuduna

ateş temas etmez. Kim ki İslâm yolunun üzerinde olsa ve sünnet-i seniyyede yaşasa, Allahü teâlâyı çok

zikretse ve O’ndan çok korksa bütün günâhları dökülür. Sonbaharda ağaçların yaprakları sararıp solduğunda

bir rüzgâr vurduğu zaman o gevşemiş bütün yapraklar nasıl dökülürse, O’nun aşkı ve korkusuyla

ağlayıp, bedeni titreyen kimsenin de o yapraklar gibi günâhları dökülür.

Ebû Ali buyuruyor ki, bir şahıs Übeyy bin Ka’b’ın (r.a.) yanına geldi ve dedi ki: “Bana nasîhat et.”

Hz. Übeyy de ona buyurdular ki: “Allahü teâlânın kitabını yani Kur’ân-ı kerîmi kendinize imam yapın;

yine Onu kendinize hâkem yapın. O size yeter. O’nun hükmüne râzı ol. Bu kitap öyle bir kitaptır ki, Resûl-

i Ekrem bize bırakmıştır ve sizin üzerinize öyle bir şahittir ki, sizden ve sizden evvel gelenlerden zikretmiştir.

Aranızda olan hükmü de açıklamıştır. Sizlere ve sizlerden sonrakilere de çok güzel hâkemdir.”

Ubeyy bin Emir dedi ki, bir sohbette Übeyy bin Ka’b (r.a.) bana buyurdular ki: “Kim ki Allahü

teâlânın rızası için elindekini verirse muhakkak Allahü teâlâ da ondan daha iyisini ona ihsan eder ve

hesapsız şekilde sevab yazar. Kim ki bunun aksini yapar, Allahü teâlâ elindekini de alır ve ona günâh

yazar.

Übeyy bin Ka’b (r.a.) buyurdu ki: “Bir gün Resûl-i ekremden işittim. “Kim dünyâda hayır amel işlerse,

ona çok müjdeler vardır. Allahü teâlâ ona âhirette çok ihsanlarda bulunacaktır. Lakin kim

ki, bu dünyâ için çalışırsa ona âhiretten hiçbir nasip yoktur.”

Yine Übeyy hazretleri, Peygamberimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: “Yâ

Rabbi! Bizim hatalarımızı affet. Amden (bilerek) ve sehven (bilmiyerek) yaptığımız bütün kusurlarımızı

bağışla, yâ Rabbi, senin verdiğin bereketten bizi mahrum etme. Yâ Rabbi, senin harâm kıldığın

şeylerle de beni helâk etme.”

 

KAYNAKLAR:

 

1) Üsüd-ül-gâbe, cild-1, sh-61

2) El-Îsâbe cild-1, sh-31

3) Tezkiret-ül-huffâz, cild-1, sh-16

4) Tabakât-ul-huffâz sh-5, 6

5) Hulâsatü tezhibi’l-kemâl sh-21

2) Şezerât-üz-zeheb cild-1, sh-31

7) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-498

8) Tabakât-ul-Kurrâ İbnil Cezerî cild-1, sh-31

9) Tabakât-ul-Kurrâ liz-Zehebî cild-1, sh-32

10) El-İber cild-1, sh-23

11) Tabakât u Şiranî sh-44

12) Hilyet-ül-evliyâ cild-1, sh-250

13) Eshâb-ı Kirâm sh-176